Kırık Cam teorisi

"Kırık Cam teorisi"

Bugüne kadar ismini hiç duymadığım “ Kırık cam teorisi “ nin varlığını, “ M.Taner Kurtuluş “ adında bir yurtseverin dolaylı olarak elime geçen yazısından öğrendim. Teorinin ne olduğunu açıkladıktan sonra, teorinin Türkiye üzerindeki etkisini öyle çarpıcı örneklerle vermiş ki, üzerine birşeyler eklemek istedim ama, Sn.Kurtuluş, söyleyecek tek söz bırakmamış… Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu durma nasıl ve niçin geldiğimizde hepimizin payı olduğunu, susmanın, hak aramamanın, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın demenin bizlere nelere malolduğunu görmemiz açısından, okumamız gereken bir yazı olduğunu düşünerek ve biraz da kısaltarak paylaşmak istedim… M.Taner Kurtuluş’un yazısı şöyle başlıyor;

“ ABD’li suç psikologu Philip Zimbardo’nun 1969′da yaptığı bir deneyden ilham alarak “Kırık Cam Teorisi” geliştirilmiş…

Zimbardo, suç oranının yüksek olduğu, yoksul Bronx ve daha yüksek yaşam standardına sahip Palo Alto bölgelerine birer tane 1959 model Oldsmobile bırakır. Araçların plakası yoktur, kapıları açıktır. Olup bitenleri gizli kamerayla izlerler.

Bronx’taki otomobil üç gün içinde baştan aşağıya yağmalanır. Diğerine ise bir hafta boyunca kimse dokunmaz. Zimbardo ve iki öğrencisi, “sağlam kalan” otomobilin yanına gidip çekiçle kelebek camını kırarlar. Daha ilk darbe indirilmiştir ki çevredeki insanlar (zengin beyazlar) da olaya dahil olur. Birkaç dakika sonra o otomobil de kullanılmaz hale gelmiştir. Teorinin sahibi Zimbardo, bu örnekten yola çıkarak “ilk camın kırılmasına ya da çevreyi kirleten ilk duvar yazısına izin vermemek gerekir. Aksi halde kötü gidişatı engelleyemeyiz” diyor.

“ Daha sonra, Sn.Kurtuluş,“ Kırık cam teorisine “ dayandırarak,Türkiye’nin kötü gidişatı ve bu kötü gidişin önlenememesi üzerine çarpıcı örnekler veriyor…

“ Köy enstitüleri kaldırılıp toprak reformu engellendikten sonra Adnan Menderes; “Siz isterseniz bu ülkeye şeriatı dahi getirirsiniz” diyerek cumhuriyet’e ilk taşı attığında hiç kimse sesini çıkartmamış, aksine bir kez daha iktidar yetkisi verilerek ödüllendirilmişti. Bu ülke Menderes’in sayesinde; “ABD yardımları” ile uyuşturulup, “NATO şemsiyesi” ile bağımlı hale getirilirken ve Atatürk’ün üzerinde ısrarla durduğu “tam bağımsızlık” yitirilirken; yine hiç kimse sesini çıkartmadı… Bu ülkede Turgut Özal; “Anayasa bir defa delinmeyle bir şey olmaz” demişti. Ve ardından devletin Anayasası yamalı bohçaya döndü. Menderes’e “iade-i itibar” verildiğinde kimse karşı çıkmadı, ama bugün Şeyh Sait’e, Seyit Rıza’ya, İskilipli Atıf Hoca’ya iade-i itibar yapılıyor, anıtlar dikiliyor, isimleri devlet kurumlarına veriliyor… Milletten yine tık yok…

Şimdi bu millete medeniyet ve bilim ışığı ile yön vermesini beklediğimiz eğitim sistemine son darbeyi 4+4+4 ile vurmaya hazırlanıyorlar, millet yine sessiz, aydınlardan yine tık yok.

Artık yargıdan, adaletten, haktan, hukuktan bahsetmeye de hiç gerek yok. Eğitimin olmadığı, dibe vurduğu yerde onlar zaten olmaz. Anladınız herhalde… İşe ilk kırılan camdan başlamazsan olacakların önünü alamazsın. İlk kırılan cam bağımsızlık… Ve her şey ilk taşı atana gösterilen müsamaha ile başlar…

M. Taner Kurtuluş “

Eğer yazıyı okuduysanız, bugün yaşadıklarımızın en büyük sorumlusunun, milletin suskunluğu olduğunu kabul etmemiz gerekmez mi?… Tabi ki, susmayan, hak arayanlar da vardı ama, biz onları yalnız bıraktık..Birileri nasılsa konuşuyor deyip günlük işlerimize daldık..Bazılarımız korktu, ellerindeki imkanları kaybederim düşüncesiyle başını kuma gömdü…Bazıları seyretti, sadece evinde homurdandı, orada burada sadece küçük sesiyle konuştu..Hadi sokağa çıkalım deyince üç beş kişiden başka yürekli insan dışında herkes bir mazeretin arkasına saklandı. Biz birbirimizi yalnız bıraktıkça cumhuriyete ilk atılan taştan itibaren gelen iktidarlar, bizleri korkutmaya, aramızdaki birliği beraberliği bozmaya, milli duygularımızı törpülemeğe, vatan, millet, cumhuriyet, bağımsızlık gibi değerlerimizden bizleri uzaklaştırmaya devam etti… Cumhuriyete ilk atılan taşa gerektiği şekilde ses çıkatmadığımız için suçluyuz…Yargıya, Türk Silahlı Kuvvetlerine, Atatürk’e, andımıza, gençliğe hitabeye, yazarlara, gazetecilere, eğitime atılan taşlara karşı hala yeterli tepkiyi göstermediğimiz için suçluyuz… Özelleştirmelere karşı da, Füze kalkanı kurulurken de suçluyduk… Bu suskunluk devam edecek olursa, Suriye ile savaş kaçınılmaz olacaktır… Esas suçlulara; suskun durarak hizmet ettiğimizin farkına varmanın zamanıdır…

Saygılarımla,
Engin Demirkollu
28 Şubat 2012

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir