Oğuz Atay’ı ilk ben yayımladım
HAYATİ ASILYAZICI
hayatiasilyazici@yahoo.com
Oğuz Atay (1934- 13 Aralık 1977) Türk romanında ve özellikle Cumhuriyet romanı döneminde edebiyatımıza yeni bir soluk getirdi. Romanlarındaki yenilik modern roman anlayışıyla örtüşüyoru. Aydın insanların iç dünyalarını bir çeşit dışavurumcu gerçekçilikle karakterlerini, kişiliklerini toplumdaki yerlerini belirlemeye çalışan soluklu bir yazardı. Tutunamayanlar (1971, 2. ciltte 1973) 2 cilt olarak basımı yapıldı. Oğuz Atay'ın “Tutunamayanlar”ı romanında aydın insanların toplumdaki çelişkileri ve neden tutunamadıklarını anlatan olağanüstü başarılıbir romanıydı. Oğuz Atay nitelikli ve özünde yenilik getiren çağdaş roman anlayışını belirleyen her iki romanının yayımcısı bendim. “Tutunamayanlar”ı yayımladığımda o dönemde yazan eleştirmenlerle, zaman zaman roman ve öykü tanıtım yazıları yazan köşe yazarlarının suskun kaldıklarını belirtmeliyim. “Tutunamayanlar”, TRT 1970 Sanat Ödülleri yarışmasında ödül alan romanlar arasındaydı. Seçici kurulun tümünü anımsamıyorum ama başkanı Adnan Benk'ti. 1.'lik ödülü hiçbir yazara verilmemişti. Anımsadıklarım arasında Melih Cevdet Anday'ın “Gizli Emir”, Abbas Sayar'ın “ Yılkı Atı” ve Fakir Baykurt'un “Tırpan” adlı romanlarına da TRT Sanat Ödülleri verilmişti.
Bir de Mehmet Başaran'ın “Elif Diye Bir Türkü” adlı öykü kitabına aynı ödülün verildiğini anımsıyorum. Haberi Cumhuriyet Gazetesi'nde okumuştum.Ödül alanların içinde birtek Oğuz Atay'ı tanımıyordum. Yönettiğim “Sinan Yayınları”nın giriş katında üniversite kitaplarını satan bir kitabevi vardı. Çok satan kitaplar arasında daha çok üniversiteli öğrencilerin aldığı mühendislik mesleğiyle ilgili kitapları görüyordum. Büroma girer girmez Cumhuriyet Gazetesi'ni o günkü yazı işleri müdürü Çetin Özbayrak'ı aradım. “Oğuz Atay'a nasıl ulaşabilirim? Tutunamayanlar kitabını okumak istiyorum” dedim. “Teksirle çoğaltılmış bir kitabı var, sana gönderiyorum” dedi. Kitap gelince okumaya başladım. 3 günde bitirdim. “Tutunamayanlar”ı yayınlamak istedim ve Oğuz Atay'a haber verdim. Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi'nde Doç.Dr. Oğuz Atay öğretim üyesiydi. Yayınevime geldi ve orada tanıştık. Kitabını yayınlayacağımı söyledim pek sevindi, mutlu oldu. Tutunamayanlar 2 cilt olarak basıldı ancak hiçbir yankı uyandırmadı.
Bir süre sonra “Yeni Dergi”de Murat Belge'nin tek sütunluk bir yazısı çıktı. Ne anladığı neyi eleştirdiği anlaşılmıyordu. Daha sonra 2. romanı olan“Tehlikeli Oyunlar”ı yayımladım (1973). Bu romanıyla da ilgili değerlendirme yazıları çıkmadı. Yakın dostları Cevat Çapan, Halit Refiğ, Selahattin Hilav, Vüsat O. Bener, Leyla Erbil ve Atilla Tokatlı özellikle benim gibi beğenenler arasındaydı. Ama eleştiri ve tanıtım yazıları yazamadılar. Romanını beğenen birçok insan vardı. Söylendiği gibi çevresi dar değildi. Müzik ve edebiyat dünyasından birçok dostları vardı.
Oğuz Atay'a o dönemde sahip çıkılmadı. Ölümünden sonra eleştiriler, tartışmalar Milliyet Gazetesi'ne yansıdı. Bunu yapanlar da iki üç kişiydi. Bugün Oğuz Atay'a sahip çıkanlar Türk edebiyatını ikiye bölerek büyük ünlü ve gerçekçi romancılarımızı karalamaya çalışıyorlar. Oğuz Atay'ı ozaman beğenip yazmayanlar ya da yazamayanlar en azından Atay'ın yapıtlarına saygı duyuyorlardı. Şimdi Oğuz Atay'ın çok sattığını görenler Türk romanına yeniden eleştiri getirmek istiyorlar. Bunu yapanların Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı'ndan roman ve öykülerinden anlamadıkları açık ve net biçimde görülmektedir. Adlarını bile burada belirtmeyi gereksiz görüyorum. Türk romanında Türk öykücülüğünde ünlü ve büyük yazarlar bulunmaktadır. Onlar zaten Aydınlık sayfalarındayer alıyor ve almaya da devam edecek.
Çarşamba, 05 Ekim 2011
Aydınlık Gaetesi, Alıntı

HAYATİ ASILYAZICI/ Ölümünden sonra değeri anlaşılan Oğuz Atay
Profesör Berna Moran, Türk Edebiyatı üzerine yoğun çalışmasını yıllara göre ayırarak değerlendiren kitaplar yayımladı. Berna Moran, benim de çok beğendiğim bir edebiyat eleştirmeniydi. Son dönemde yazdığı yazıların ağırlığı, Türk edebiyatı ve özellikle Türk romanı üzerineydi. Berna Moran, Oğuz Atay’ın ölümünden sonra yayınlanan “Türk Edebiyatı’na Eleştirel Bir Bakış” adlı üç ciltlik çalışmasının son cildinde Oğuz Atay’ın romanlarını ele aldı. Moran, bana göre Atay’ın romanını ve roman anlayışını derli toplu değerlendirip yorumlayan tek edebiyat eleştirmeni oldu (Berna MORAN, Türk Edebiyatına Eleştirel Bir Bakış birinci cilt – 1983, ikinci cilt 1990, üçüncü cilt-1994). Ne yazık ki Oğuz Atay sağlığında hiçbir eleştiri yazısını göremedi. Hatta Selim İleri, “Tutunamayanlar”ı beğenmediğini bir yazısında yazmıştı. Dört yıl önce yapılan Oğuz Atay’ı Anma Sempozyumu’nda konuşmacılar arasında yer alan Selim İleri, günah çıkarırcasına Oğuz Atay hakkında yazdığı yazıda yanıldığını ve sempozyumda da bu yanılgısını düzeltmek için konuştuğunu söyledi. Bu konuşma yapıldığı zaman, ölümünün 30. yılıydı. Sempozyumu düzenleyen Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Öğretim Üyesi Handan İnci, bu toplantıyı arkadaşları ile büyük bir başarıyla gerçekleştirmişti. Bu sempozyum, ölümünden sonra Oğuz Atay’ın romanlarına gösterilen ilginin inanılmaz boyutunu kanıtlar nitelikteydi. Çünkü sempozyumun üç gün boyunca gördüğü ilgi, öyle büyüktü ki… MSGSÜ’nin oditoryumunda yapılan toplantıya ağırlıklı olarak gençler katıldı. Üç gün boyunca sadece koltuklar değil, oditoryumun merdivenleri de tıka basa doluydu. Ne yazık ki bütün bunları Oğuz Atay göremedi. Ama Atay her zaman yapıtları ile okurlarının, biz sevenlerinin kalbinde yaşayacaktır.
Romancılardan da kimse Oğuz Atay’la ilgili düşüncesini açıklamadı. Romanı beğenen ve değerlendiren tek yazar, arkadaşım Leyla Erbil oldu. Leyla Erbil’in de yapıtları çağdaş anlatımlı, yenilikçi yapıtlardır. Öyküleri olsun, romanları olsun edebiyatımızda özel bir yere sahip
tir. Fethi Naci’nin, beğenmeyenlerin başını çektiğini önceki yazımda söylemiştim. O da, Atay’ın ölümünden sonra romanlarına olumlu yaklaştı. Aslında ben buna tanık olmuş değilim, belki bir günlüğü gözümden kaçmıştır. Fethi Naci, Selahattin Hilav, Atilla Tokatlı ve ben en sık buluşan arkadaştık. Onların rakı masalarında sıkça yanında olanlardandım. Bedrettin Dalan’ın belediye başkanlığı döneminde Cağaloğlu ve Bab-ı Âli değişikliği, basının oradan taşınması ve yayınevlerinin büyük çoğunlukla Beyoğlu’na göçmesi Bab-ı Âli’nin dokusunu bozdu. Bugün bile o ünlü Bab-ı Âli işlevsiz kalmıştır. Bütün ağırlık Sultanahmet’e kaymıştır. Bunları anlatırken Oğuz Atay’ı anımsıyorum. Çünkü Bab-ı Âli’yi en çok sevenler arasındaydı. Gelenekten geleceğe bakışı olan, çağcıllığı yeğleyen çok yönlü bir yazardı.
İki cilt halinde bastığımız Tutunamayanlar (1971-1972) romanından sonra, ikinci önemli romanı olan Tehlikeli Oyunlar (1973)’ı yayımladım. O roman da, “Tutunamayanlar” gibi, özel okurların dikkatini ve ilgisini sürdürdü. Ancak eleştirmenlerden herhangi bir eleştiri gelmedi. Bütün bunları romanı anlayamamalarına bağlıyorum. Benim yazarlık ve eleştirmenlik yaşamımda yenilikler, deneysel çalışmalar hep özel ilgi alanımda yer almıştır. Oğuz Atay’ı ilk okuduğumda yadırgamayışımın temelinde bu tür yeniliklere olan ilgimin de payı olduğumu söyleyebilirim. Atay’ın sağlığında yayımladığı öykü kitabı May Yayınları’nda yayımlandı. Genç yaşta ölen mekanik bilgini Prof. Dr. Mustafa İnan’ın hayatını anlattığı romanı “Bir Bilim Adamının Romanı” (1975), günlüğü (Günlük,1988), öyküleri (Korkuyu Beklerken, 1975) ve tiyatro oyunu(Oyunlarla Yaşayanlar,1985) ölümünden sonra yayımlandı. İlk kez İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenen “Oyunlarla Yaşayanlar” adlı tiyatro yapıtı (sahneleme 1979/80), gerektiği biçimde yorumlanamadığı için başarılı olamadı. Bana göre bu oyun, Türk tiyatrosunda Sermet Çağın’ın “Ayak Bacak Fabrikası” gibi önemli yeri olan bir oyundur. Ünlü bir yabancı yönetmen tarafından sahnelenirse olağanüstü büyük ilgi göreceğine inanıyorum.
Oğuz Atay, özellikle Türk romancıları arasında Kemal Tahir, Vüs’at O. Bener, Leyla Erbil, Sait Faik ve Yusuf Atılgan’ı daha çok beğendiğini belirtirdi. Ayrıca yerli ve yabancı tüm yazarları olabildiğince okuyup değerlendiren bir aydındı.
Aydınlık Gaetesi, Alıntı
Çarşamba, 21 Aralık 2011
