Türk Dili Dergisi 159.sayısı okurları ile buluştu

Türk Dili Dergisi

Aylık Dergi
Yıl: 27, Cilt: 27, Sayı: 159, ISSN 1301 – 465X  KASIM – ARALIK 2013, Ederi: 7 TL.
Sorumlu Yönetmen: Ahmet Miskioğlu

  

 

Ahmet  Miskioğlu 
Ali Dündar
Ahmet Kocaman
Mehmet Yalçın
Öner Yağcı
Tansu Bele
Osman Bolulu
Cüneyt Tandoğan
Necmi Akyalçın
Mehmet Başaran
Turan Tan
Emrullah Güney
Süreyya Ülker
Yıldız Tümerdem
Sabahattin Yalkın
Arife Kalender
İbrahim Ortaş
Yılmaz Ersöz
Nevra Bucak
İnci Ponat
İnci Aydın
Yeliz Turinay
Ercan Özgür
Ruşen Eşref Yılmaz
Dilşah Aytekin
Turgut Acar
Hasan Akarsu
Mukadder Özgeç
Arat Ovalı
 
 


Ahmet Miskioğlu: Türk Dili Dergisi Yönetmeni

 

 

Unutulan Kimi Günlerimiz…
Ahmet Miskioğlu
 
12 Aralık 1984 Çarşamba İstanbul
 
     Arif Damar, Cemal Süreya, Fazıl Hüsnü Dağlarca ile hep birlikte Vagon'da oturuyoruz. Murat Tuncel de gelip katıldı aramıza. Bakanlığa bağlı okullardan ayrıldıktan sonra bir hayli mutlu görünüyor Tuncel. Sanki özgürlüğe kavuşmuş. Ama, düzenli aylığının dakesildiği de bir  gerçek. Özel dershaneler pek büyük ödeme yapamazlar. Tuncel'in kendine göre tasarıları var sanıyorum, bir şey sormuyorum.
      Dağlarca, "Niçin dün gelmedin?' diye sitem etti ve açıkladı: Sadi Samra çok bekle Prafa oynayacaktık, niçin gelmedi diye soımuş. Sabırsızlanmış sonra da küskün biç kalkıp gitmiş. Dağlarca, 'Sadi Samra'yı çok üzmeyelim!" diye konuştu Ben de şaşırdım bu duruma:
     "Ben, gelirim diye bir söz vermiş mi idim?'' dedim
      Bir söz vermiş olsaydım, kesinlikle gelirdim. Hepimiz kahveye uğruyoruz. Burada karşılaşıyoruz. Söz vermeden buluşmuş oluyoruz. Vakit geçirmek için oynuyoruz. Böyle düşündüm kendi kendime
      Sadi Samra'nın yokluğunda "oyun"suz kaldık. Onun aramızda bulunması bizi oyuna yöneltiyordu sanki. Şimdi daha çok konuşuyoruz. Almanya'da yaşayan bir Türk'e Nimet  Ataklı adında bir bayana "Federal Almanya Büyük Nişanı" verilecekmiş. Toplu hizmetlerinden dolayı. Dağlarca, 'Böyle girişimler Avrupalıların özel taktikleridir." Polonyalı Türkolog Lucyna'dan da söz açtık. Kendisinden de çeviriler yapmakta oldu' yeniden açıkladım Dağlarca'ya.
      Bugün erkenden eve geldim Evde Lucyna'nın mektuplarına yeniden baktım. İşte Şubat ayında gelen mektubu:
 
                                                                                                                          Varşova, 22.02.1984
 
 

      Sayın Ahmet Miskioğlu Bey,

      Sizin kitabınızı "Sait Faik ve Yeni Türk Edebiyatı" memnuniyetle okudum. Çok teşekkür ederim böyle enteresan kitap için. Şimdi ben Sait Falk'in öykülerini tercümeye calışıyorum. Yabancıl öykülerinde örneğin 'Marsilya Limanı" serserilik ve serüven vardır – söylüyorsunuz. Şimdi "Marsilya Limanı" ile uğraşıyorum, onu çevirdim fakat lehçede güzel olmadı. Öykülerin hepsi hem güzel hem zordur. "Marsilya Umanı" en zordur. Eylem yok bunun için zor.
      Sait Faik "Lehlinin Akropol'u derken ne düşündü. Bunu tercüme etmek benim için sorun oldu.
      Otuzüç balığın adından birkaçını anlamadım ve Türkçe sözlükte de bulamadım: Çiroz, Çılpık, Honos, Hösgün, Kırma, Oklama, Pavurya, Sperka, Strangilos, Stakoz, Zargana
      Eğer bu adları latince, ingilizce, fransızca, almanca yahut italyanca verebilirseniz, o zaman balık ansiklopedisinden lehçe adlarını bulacağım.
      Mektubuma son verirken size ve sayın eşinize çok selam gönderiyorum.
                                                                                   Saygılarımla
Lucyna Antonowicz – Bauer'in imzası
Lucyna Antonowecz – Bauer
02-508 Warszawa bul. Pulawska 53 – 3 
Polonya
      Bu mektuptan sonra, Mart ayında Lucyna'nın kitabı ulaştı. Aleksandar Dubinsski ile birlikte hazırlayıp yayımladığı "TÜRKÇE – LEHÇE  LEHÇE – TÜRKÇE SÖZLÜK". Genellikle kitap gecikiyor, mektup daha çabuk geliyor. Lucyna'ya Nisan ayında verdiğim yanıt da aşağıda:
 
 
LUCYNA ANTONOWİCZ'E VERDİĞİM YANIT
 
 
                                                                                                                                             İstanbul, 19.04.1984
Sayın Lucyna Antonowicz-Bauer Hanım,
      “Türkçe-Lehçe Lehçe-Türkçe Sözlük”ünüzü ve mektubunuzu aldım. Çok memnun oldum. Lehçe ile Türkçeyi ve harfleri karşılaştırmak, bizim için çok enteresan. Sait Faik'in öykülerini çevirmeye çalışmanıza da memnun oldum.
      Sait Faik'in "Marsilya Limanı" öyküsünde sözünü ettiği Lehlinin iyi bir ressam olduğu belli. Resim çizerek dünyayı dolaşıyor. İşi resim yapmak.
      Ağaç çizen bir ressamın tablosuna biz Türkçede "ressamın ağacı" diyebiliyoruz. Söz gelimi: "Van Gogh'un ağacı" deriz. Çünkü, bu ağaç, doğadaki aslına benzemediği gibi, başka ressamların çizdiği ağaçlara da benzemez. Van Gogh, doğadan aldığı kuvvetli izlenimlerini hiç kimseninkine benzemeyen bir biçimde canlandırmıştır. Biz de tabloya baktığımız zaman "Van Gogh'un ağacı" diyoruz.
      İşte, bunun gibi, "Marsilya Limanı" öyküsünde "Lehlinin Akrapolü" derken "Lehli ressamın tablosu", "Lehli ressamın yaptığı tablodaki Akropol" diye düşünmektedir Sait Faik… Bakıyor bu tabloya "Lehlinin Akropolü" diyor, yani "Lehli ressamın yaptığı Akropol resmi" demektir. "Van Gogh'un ağacı" dediğimiz gibi… Hiçbir başka ressamın resmini yaptığı Akrapol'e benzemeyen bir resimdir bu; onun Akropolüdür, Lehli ressamın kendi kişiliğinde süzerek yarattığı bir tablodur bu "Lehlinin Akropolü".
      Lehli ressam, ne çizerse, kendi bakış açısı ile çiziyor, resim yapıyor; şaşırtıyor görenleri:
Yunan vapurunun bayrağı etrafında parça parça küçük küçük çerçevelenmiş halde görüyoruz onun çizdiği Akropolü…
 
*
      Sait Faik, Marsilya'yı çok sevmiş, Marsilya Limanı'nda, o, büyük bir coşkuya erişmiş. Sonra oradan kuvvetli izlenimlerle ayrılmış. Bu kuvvetli izlenimleri yansıtabilmek için normal insan olmak yetmez: Güçlü bir şair de olmak gerekir; Sait Faik, Marsilya Limanı'nı anlatırken aynı zamanda bir şairdir, bir ressamdır. Öykünün her paragrafı, bir şiirin bentleri, kıtaları gibi etkiliyor okuyanları. Şiiri bir dilden başka bir dile çevirmek nasıl zorsa, bu öyküyü de çevirmek her halde öyle zordur.
      Birinci paragraf, Marsilya Limanı şiirinin birinci bendidir sanki. Devam eden her paragraf, öncekini bütünleyen yeni bir benttir sanki… Sait Faik Marsilya'da bütün dünya insanlarını birleştiriyor. Sanki Marsilya Limanı'nda yaşamak ona göre bütün dünyanın her yanında aynı zamanda yaşamaktır. Doğal olarak, büyük bir coşkunluktur bu; insanlık sevgisiyle ulaşılan sonsuz bir coşkunluk.
      Sanki bir Çin şehridir Marsilya Limanı. Hayır, "sanki" sözcüğü fazla, Çin şehridir. Yani Çin'i biz Marsilya'da yaşıyoruz: "Göl kulübesi evleri, insanları ile küçük bir şilebin denizdeki gölgesi üzerine kurulmuş."! Aynı zamanda: "Bir Japon yanardağını bir kırmızı bayrakla Rus vapurunun güvertesinde görüyoruz."!
      Benzetmeleri bırakmış Sait Faik. "sanki", "gibi" benzetme edatları gereksiz! Kuvvetli izlenimlerini olduğu gibi yansıtıyor. Bu; bize yansıyan, insanlık sevgisinden kaynaklanan büyük bir şiir. Bütün insanlar için duyulan çok güçül bir sevgi ve bağlılıkla onlarla birlikte olmak, onlarla kaynaşmış olmak şiiri… Her paragrafta Sait Faik'in bu coşkusunu görüyoruz.
      Sözü daha fazla uzatmayarak balıklar konusuna geçelim.
BALIKLAR…
Önce Latincelerini bulduğum balık adlarını yazıyorum:
Çiroz: İstavrit, Kolyos, Uskumru balıkları temizlenip kurutulduğu zaman "çiroz" adını alıyor.
Yani kurutulmuş balık demektir.
Kırma: Mercan balığının büyüğüne "kırma" deniyormu
ş. Buna göre, kırma ve mercanın Latinceleri:
      Latince: pagellus erythrsus
      İngilizce: sea bream
      Fransızca: pagel
Pavurya:
      Latince: cancel pagurus
      İngilizce: hermiterab pagurias
      Fransızca: paguer
Istrangilos (Strangilos):
      Latince: sanaris uulgaris
      İngilizce: pickarel
      Fransızca: picarel, giarrel
Istakoz (Stakoz):
      Latince: homarus
      İngilizce: lobster
      Fransızca: homard
Zargana:
      Latince: belone acus
      İngilizce: needlefish, garpike, gar
      Fransızca: orphe
      Bu adları Beyazıt Devlet Kitaplığı'nda ve İstanbul Üniversitesi Genel Kitaplığında karıştırdığım balıkçılık kitapları ile ansiklopedik sözlüklerden çıkardım.
      Benim İstanbul Üniversitesinde öğrenciliğim yıllarında öğretim üyemiz olan ışıklar içinde olsun, Ahmet Caferoğlu'nun "Türkiye'de Balıklar Sözlüğü" adını verdiği bir sözlük çalışması vardı. Bu sözlüğü İstanbul'da, adını verdiğim iki kitaplıkta bulamadım. Sorduğum arkadaşlardan şair Fazıl Hüsnü Dağlarca, Ahmet Caferoğlu'nun hazırladığı sözlüğü Türk Dil Kurumu'na verdiğini haber verdi bana. Yakın bir zamanda bir işim için Ankara'ya gideceğim. Bu sözlükten size çok daha geniş bilgi toplarım.
      Sorduğunuz öbür balık adlarından Çılpık, Hösgün, Oklama, tatlı su balıklarıdır. Adapazarı (Sakarya) ilinin balıkçılarınca kullanılan yerli adlardır. Bu adları İstanbul'da hiçbir balıkçı bilmediği gibi kitaplarda da o adların açıklaması yok. Hatta "Sakarya'da Balıkçılık" adlı bir kitap yazan Süleyman Arısoy bile açıklamamış.
      Hanos(Honos), Isperka (Sperka) dahi yerli adlardır. Bu yerli adların Latincelerini Ahmet Caferoğlu'nun sözlüğünde bulabileceğimi sanıyorum.
      Sayın Lucyna Antonowicz-Bauer, eşim Türkân Miskioğlu ve ben sizi her zaman Türkiye'ye bekleriz.
 
 
                                                                                                                                                   Saygılar sunarım.
                                                                                                                                                   Ahmet Miskioğlu.

 

 

Sayfa düzeni ve görseller: Tenise Yalçın evetbenim
tenise@evetbenim.com
Haber Kaynak: Türk Dili Dergisi 159.sayı
Başlık Yazısı: Ahmet Miskioğlu