ESİRLER KOROSU YA DA TUTSAKLARIN BALADI

Verdi, Nabucco
"Va Pensiero"

Hebrew Slaves Chorus

"ESİRLER KOROSU" YA DA "TUTSAKLARIN BALADI"

Tansu BELE

İtalyan opera bestecisi Verdi, ilk yapıtı Nabucco’da; Kalde (Babil) kralı II. Nabukadnezar’ın İsrail kavmini Kudüs’ten sürgüne gönderişini anlatır. Bir aşk temasının fonundaki bu sürgün olayı, gerçekte bütün dinlerin ve uygarlıkların beşiği Mezopotamya’nın, tüm insanlık tarihini oluşturan toplumsal-siyasal etkenlerin de anası olduğuna vurgu yapar.

Silivri’de, 26 Ağustos 2012 gecesi kıyıdaki parka kurulmuş tiyatro sahnesinde Levent Kırca “Azınlık” oyununu oynarken ben Verdi’nin “Nabucco” operasındaki ünlü “Esirler korosu” nun “Va pensiero” ilâhisini yineleyip duruyorum. İzlediğim oyunla bu şarkının ne ilgisi var diyeceksiniz sanırım. Hemen açıklayayım:

Bu balad; İtalyan milliyetçilerinin şarkısı olmuş, dahası milli marş olması bile istenmiştir. Çünkü yurtları işgal altındaydı ve topraklarında sürgünler/ tutsaklar olmuşlardı! Kendilerine yol gösterecek yeni bir “SES” arıyorlardı. Ses; simgesel bir anlam taşır, dünyanın tüm şarkılarında ve marşlarda olduğu gibi…

Ben de Levent Kırca’nın o canayakın, babacan, sevgi ve güven dolu görüntüsüyle eşdeğerde sesini ya da çığlığını bizlere, toprağımızda nasıl tutsaklaştığımızı anlatan bir hüzün şarkısı (güldürü ustam beni bağışlasın) gibi dinlerken bir yandan da içimden “Va pensiero!” diye haykırıyordum! Oysa Levent Kırca usta; bizleri kahkahalara da boğuyor; ama onun; “Karanlıkta yatanlar için oynuyoruz!” sözü, hepimizin yüreklerini titreten ve bizleri Silivri’deki tutuksuz tutsaklar için düşünmeye çağıran en önemli sesleniş değil mi? “Va pensiero!”: Düşün kardeşim, bütün bu toplumsal güldürü abukluğu içinde onlar orada, kendi topraklarında tutsak olmuş ve karanlıklara gömülmüş sürgünler gibi yatıyorlar! Aydınlarımız, profesörlerimiz, düşünürlerimiz, gazetecilerimiz ve askerlerimiz… Yanıbaşımızdalar ve biz, onlar için hiçbir şey yapamıyoruz! Neden? Çünkü… Toprağımızda biz de onlar gibi tutsak olduk! İçerdekiler de dışarıdakiler de… Devletimizle, iktidarımızla, ekonomimizle, eğitimimizle, kurumlarımızla, şirketlerimizle ve yaşamlarımızla! Beyinlerimizle! Haydi sesimiz ol bizim; özgürlüğümüzü önce koromuz haykırsın Levent Kırca usta! Tiyatro budur bir ulus için…Ve sen bunu en iyi yapabilenlerdensin, “esirler korosu” senin seslenişinin gücüyle şimdi dimdik ayakta işte. Sen “Memleket aşkı!” diyerek “ses”lenirken ben de içimden kendi baladımı söylüyorum: “Göklerden gelen bir ses, sana ne diyor dinle…”

Tutuksuz- tutsaklar adına bir koro da Silivri Cezaevi’nin yanıbaşında kurulmuş nöbet çadırlarından yükselmekte: Ama bir yıldır “içerdekiler” için o çadırlarda yatıp kalkan bu yurtsever kişiler, “ses”lerini topluma duyuramamaktan da yakınmakta. Ne muhabirlerin ilgisi var ne TV kanallarının (Ulusal Kanal dışında), ne haberlerde yer almaktalar ne basında (Aydınlık Gazetesi dışında). Dolayısıyla toplum onları desteklemekten, yanlarına koşmaktan uzak. Çünkü bilmiyorlar, derin uykularından (yani yaşam savaşımlarından) onları uyandıracak ve kamusal görevini yerine getirecek medya ortalarda yok, toplumun da haberi bile yok. Oysa sanatçılar, doktorlar, milletvekilleri, ÇYDD, ADD kuruluşları, davaları izleyenler, avukatlar biliyorlar, görüyorlar, hep onların yanındalar. Her gün ziyaret ediyorlar bu sessiz kahramanları. İP genel başkan yardımcısı Hıdır Okka burada. ADD’li Zeynep Işık; Vardiya Bizde Platformu adı altında birleşen örgütleri sayıyor. 9 eylül 2011’den beri burada olduklarını, “İçerdekiler” adına 3 ayda 54 konser yaptıklarını söylüyor. Ocak ayından bu yana nöbetçi sayısı en az onbeşmiş: “Milliyet Gazetesi, Balyoz Köyü diye bir haber yaptı. Show TV de bir kez gösterdi. Ancak amacımızı duyuramıyoruz” diyor. Sabriye Okkır (Kuddusi Okkır’ın eşi): “Biz içerdekilerin özgürlüklerine kavuşmaları için buradayız. Ama hukuk da sahip çıkmıyor ne onlara ne bize. Bizlerin haklarımızı kullanmamızı öğrenmemiz gerek! Ben bu gerçeği eşimin başına gelenlerle öğrendim. Hukuk çalışmıyor. Eşimle ilgili mahkeme hâlâ sonuçlanmadı. İki senedir rapor gelmiyor, evraklar kayıp.” diyor. Onun da burada bulunuş nedeni, hukuksuzluğa ve adaletsizliğe karşı çıkmak! Bir de seslerini duyurabilseler! Melda Onur; “Katılım az. Ben buradan çağrımı yapıyorum: Lütfen herkes katılsın! Bu çağrıyı ordumuz, aydınlarımız için yapıyoruz. Basında yer almamamız çok kötü. Vardiya Bizde Platformu’na İP destek veriyor.” diye anlatıyor isteklerini…

İşte bu yüzden Levent Kırca sahneden “Azınlık” lara ses olurken içimden yükseliverdi Nabucco operasının “Esirler korosu” ilâhisi… Haydi yurtseverler, daha çok yükseltin sesinizi, Usta’nın sizlere açılan kollarında birleşerek yücelirken daha da çoğalın ve düşünün ne olur: Levent Kırca, Silivri’dekiler ve Vardiya Bizde Platformu için oynarken gerçekte sizlere “ses”leniyor, ses oluyor! Duyuyor musunuz? Haydi elbirliğiyle, “Va pensiero!” Nice 30 Ağustos’lara: Göklerden gelen bir ses sana ne diyor dinle/ Türk vatanı üstünde sönmez bir ışıksın sen…”

TANSU BELE / 29 Ağustos 2012

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir